Pandemi nedeniyle ekonomide yaşanan daralmanın ardından turizm gelirlerinin dibe vurması, ihracattan elde edilen döviz girdisinin düşmesi geçtiğimiz aylarda döviz kurlarının yükselmesine neden olmuştu.
Dövizin ateşini söndürmeye çalışan hükümet önce ekonomi yönetimini değiştirmiş ve faiz artışıyla birlikte sıkı para politikasına yönelmişti.
Bu çerçevede: Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal kasım ayında görevi Murat Uysal’dan devraldı. Merkez Bankası, Naci Ağbal’ın başkanlığa getirilmesinden sonra gerçekleştirilen ilk toplantıda 475, ikinci toplantıda ise 200 baz puan olmak üzere toplamda 675 baz puan faiz artışına giderek politika faizini yüzde 10.25’ten, yüzde 17 seviyesine çekmişti.
Merkez Bankası son olarak TL zorunlu karşılık oranlarını tüm vadelerde 200 baz puan artırarak yeni bir sıkılaştırma adımı attı.
Bu adım, yabancı para birimleri karşısında TL’nin değeri için olumlu olarak değerlendirilirken kredi ve mevduat faizlerinde artışa neden olacağı vurgulanıyor.
Bugün geldiğimiz noktada döviz kurlarının ateşe söndürüldü ancak geriye yüksek faiz oranları kaldı. Arjantin’den sonra dünyada en yüksek faize sahip ülke konumuna geldik.
Ağbal’ın fiyat istikrarına vurgu yapmasını, açıklamalarında ve uygulamalarında daha şeffaf bir tavır sergilemesini önemli ve olumlu.
Bununla beraber fiyat istikrarını sağlamak için sadece para politikasına bel bağlamak yüksek bir üretim ve istihdam maliyetini de beraberinde getirdiği gibi enflasyonu düşürmeyi de garanti etmiyor.
Maliye politikasından tarım reformuna kadar birçok alanda para politikasını destekleyici adımlar atılması gerekiyor.
Tarımda bir türlü çözülemeyen hatta her geçen gün derinleşen sorunlar, istihdamı ve üretimi desteklemeyen ekonomi politikaları, ekonomik kurumların erozyonu ve bankacılık sektöründeki sorunlu krediler ekonominin en temel sorunları olarak karşımızda duruyor.
Evet sıkı para politikası ve faiz artırımları döviz kurlarındaki artışı frenledi. Ancak bunun kalıcı olabilmesi hatta yüksek faiz-düşük kur yerine düşük faiz-düşük kur halini alabilmesi için turizm ve ihracat gelirlerinin artırılarak döviz girdisi sağlanması kaçınılmaz. Ayrıca döviz kurunun değerini düşürmek için uygulanan yüksek faizlerin yatırımları olumsuz etkileyeceğini düşünürsek bu faizleri uzun süre devam ettirmek de çok mümkün değil.
Yani Türkiye’nin yüksek reel faizleri döviz kurunu sıçratmadan düşürmesi için daha somut adımların atılması gerekiyor.
Bu arada yüksek faizin yanı sıra kısa vadede enflasyonun da düşmeyeceği anlaşılıyor. 2021 yılının ilk Enflasyon Raporu Toplantısı’nda, 2021 yılına dair enflasyon beklentisi değiştirilmedi ve yüzde 9.4 seviyesinde sabit bırakılmıştı. Ekonomistler gelişmelere bağlı olarak Merkez Bankası’nın enflasyon beklentisini gerçekçi bulmuyor.