‘Bir eli yağda bir eli bal’da yetişen, yok kelimesi ile pek de karşılaşmamış bir kuşağa yoksulluğu anlatamazsınız. Yeni nesil ve belki de bizim anne- babalarımızın her şeyin elinin altında olduğu bir dönemde yaşayıp bugünlere geldiğini itiraf etmeliyiz.
Büyükanne ve dedelerimizin anlattığı yokluk, kıtlık hikayeleri bizler için hep bir hikaye idi. Şimdi bu hikayelerin gerçekleşmemesi için herkes kendince bir tasarruf önlemi derdinde… Çünkü yoksulluk gün geçtikçe artıyor.
Kıtlıklar ve yoksulluklar görmüş büyüklerimizin bizlerin bolluk içinde yaşayışımızı pek anlayamayıp, hep idareli olmak gerektiğini düşünerek öğütler verdiği ama bizlerin bu yaşayış hikayelerini abartılı bularak dinlediğimiz dönemlerden, “şu markette şu sıvı yağ indirime girmiş şu market yumurtayı şu kadardan veriyor, sütün kilogramına zam gelmeden birkaç kutu daha almalıyım” telaşına düştüğümüz zamanlara geldik.
Mutlaka kulağınıza çalınmıştır; önceden yumurta çok kıymetli idi misafir gelince tereyağlı yumurta pişirir ancak misafire ikram edilirmiş. Sütün kaymağını evin çoluk çocuğu değil ancak misafire ikram edilirmiş.
Hani öyle bilmem kaç çeşit peynirin sergilendiği, kaç çeşit reçelin olduğu, neyi yesem diye düşüneceğimiz, uzmanların sağlıklı yaşam için yenmesi gerekenleri sıraladığı sofralar yerine karnı tok tutan tek çeşit ürün yenilirmiş ya ha işte o hikayelerden söz ediyorum.
Yoksulluk bizim kuşağımızın pek anlamadığı pek de karşılaşmadığı “yok” kelimesinden gelir ve içinde büyük çaresizlikler barındırır. Günlük beslenme ve kişisel ihtiyaçlarını karşılamamanın ağırlığıdır yoksulluk, alışveriş yaparken en temel ihtiyaçlarını almaya çalışmak, en uygun olanı kovalamaktır aslında yoksulluk.
Bazı gün ya da günlerce ocakta tencerenin kaynayamamasıdır yoksulluk. En temel beslenme kaynağı olan ekmek nerede uygun ise gerekirse kilometrelerce yürüyüp uygun fiyata almaktır yoksulluk. Hani son aylarda belediyelerin Halk Ekmek bayilerinde uzun kuyruklar görmemize sebep olduğu gibi.
İçinde bulunduğumuz pandemi ile yaşanılan işsizlik ve ekonomik kayıplar ile yoksul insanlarda da zorunlu bir artış yaşandı. Gelelim bu konuya nereden geldiğimize; Dünya Bankasının Yoksulluk ve Paylaşılan Refah Raporu 2020 sayısında koronavirüs salgınının 2021’e kadar 150 milyona yakın insanı aşırı yoksulluğa sürükleyebileceğini ortaya koymuştu.
Dünya Bankasının Türkiye ekonomisi üzerine hazırladığı rapora göre ise Kovid-19 salgınıyla birlikte Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yüksek orta-gelir kategorisindeki ülkelerde geliri günlük 5.50 doların altında bulunanların sayısı 177 milyon artacak.
Dünya Bankası’nın açıkladığı verilere göre, Türkiye’de 1,5 milyonluk yeni bir yoksullar katmanı oluşmuş. Türkiye’de yoksul hanelerin oranı yüzde 10,4’ten yüzde 14,4’e çıkmış. Oluşan yeni bir buçuk milyonluk yoksulluk katmanı içinde yer alanların yüzde 23,4’ü ise herhangi bir sosyal yardım da almıyormuş.
Açıklanan son verilere göre; gıda fiyatlarının ve dolayısıyla da enflasyonun oldukça yüksek seyrettiği ve açlık sınırının 3 bin 146 liraya yükseldiği 2020 yılında, dört kişilik bir ailenin gıda dışı gereksinimleri için yapması gereken harcama 8 bin 41 liraya, yoksulluk sınırı da 11 bin 186 liraya yükselmişken yoksulluk ile daha çok insanın karşılaşıp daha çok insanın ocağındaki tencere daha az kaynayacağı ortada iken büyüklerin idareli hayatlarını anımsama zamanı gelmiş gibi duruyor.