Eğitim, her zaman tartışılan bir alan. Dünyanın hemen hemen çoğu ülkesinde eğitim konusu tartışılmakta, eğitimdeki eksiklikler, yanlışlıklar veya eğitimin daha iyi nasıl olabileceği gibi konuları konuşulmakta. Bizim ülkemizde de üzerinde en çok tartışılan ve konuşulan konu, eğitim…
Eğitimin nasıl olacağı, olması gerektiği, eğitimdeki eksiklikler, yapılan yanlışlıklar sürekli konuşulmakta ve bu alanda çeşitli düzenlemeler yapılarak öğrencilere daha iyi bir eğitim verilmesi sağlanmakta. Ancak ülkemizde eğitim konusu yıllardır tartışılıp konuşulmasına rağmen bu tartışmalar halen devam etmekte.
İşte! Bu konuda en son yapılan tartışma, üniversiteye giriş sınavı olan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’ndaki (YKS), ortalamalardı. YKS sonuçlarının ardından ortaya çıkan istatistiklere göre; Türkçe 40 soruda 14,673, sosyal bilimler 20 soruda 6,687, temel matematik 40 soruda 5,672 ve fen bilimleri 20 soruda 2,243 ortalama yapılmıştı. Hatırlayacaksınız, bu ortalamaların düşüklüğü sınavın ardından çok tartışıldı. Ortalamalar neden bu kadar düşüktü? Eksiklik veya yanlışlık neredeydi?
İşte! Tam bu noktada ben eksikliğin veya yanlışlığın ‘sınav’ın kendisinden kaynaklandığını düşündüm. Yani bizim eğitim sistemimizde sınav yükünün bu kadar ağır olmasından…
Öğrencilik hayatı sınava hazırlanmakla geçen bir nesiliz biz. İstediğimiz lise ve üniversiteye girmek için onlarca sınavdan geçiyoruz. Okullarda sürekli ‘deneme sınavları’ yapılıyor. Okurken sınav, okumak istediğimiz bölüm için sınav… Yetiyor mu peki? Yetmiyor. Tam “Okullarımızı bitirdik, tüm sınavlarımızı atlattık. Artık işe başlama vakti” diyoruz hopp orada da sınav... Bir devlet kurumuna veya eğitimini aldığımız alanda bize iş verecek bir kuruma girmek istediğimizde de karşımıza ‘sınav’ çıkıyor. Üstelik bu sınavlarda genellikle, bize eğitimini aldığımız alanla ilgili sorular sormak yerine, Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılan Pasinler Savaşı’nın nerede meydana geldiği, Tuz Gölü’nün hangi ilimize kıyısı olmadığı (verilen seçeneklere göre) veya x’in yalnız kaldığında hangi değeri alacağı gibi sorular soruluyor.
Ama biz zaten bu sorulara üniversiteden mezun olana kadar defalarca cevap vermedik mi? Neden şimdi işe girerken de bu soruları cevaplıyoruz?
Elbette bunlar genel kültür, hepimizin bu genel kültüre ihtiyacı var. Ancak ben zaten çoğunu işe girecek yaşa gelene kadar öğrenmişimdir, öğrenmediklerimi veya unuttuklarımı da kendimi geliştirmeye meraklıysam zaten öğrenirim. Neden işe girerken bu tür soruların yer aldığı bir sınavla karşılaşıyorum ya da neden sürekli sınavlarla karşılaşıyorum?
Hayatımız boyunca istediğimiz bir okula yerleşmek, eğitimini aldığımız alanda çalışan bir kuruma girmek için karşımıza çıkan bu sınav zorunluluğunun, eğitimde yapılan bir yanlış olduğunu düşünüyorum.
Bunu düşünen sadece ben değilim elbet, bakın Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı olan PISA’nın Direktörü Andreas Schleicher, Türkiye’de öğrencilerin çok ağır bir sınav baskısı altında bulunduğunu söylüyor. Schleicher, Türkiye’de eğitimin niteliğindeki eksiklerle ilgili şunları da söylüyor: “Dar bir bakış açısı var ve sınav baskısı çok ağır. Bunun nedeni de iyi okulların sayısı çok az. Türkiye’nin ‘en yakın okul her zaman en iyi okuldur’ anlayışını gerçekleştirmesi lazım. Bütün çocuklar aynı standartlar için yarışıyor, bu iyi, ama yoksul aileden gelen bir çocuğun şansı çok kısıtlı.”
Bu değerlendirmenin doğru olmadığını söyleyebilir miyiz? Sınav baskısının, stresinin yoğun yaşandığı bir ortamda başarı bekleyebilir miyiz?
Hani, ülkemizde kitap okuma oranlarının düşüklüğünden, özellikle ortaokul ve lise örencilerinin kitap okumamasından şikayet ediyoruz ya, bunun nedeni aslında bu öğrencilerin sınav maratonunu tamamlamak için çırpınıyor oluşları olamaz mı? Kitap okumaya zaman ayırmak yerine “Birkaç soru fazladan çözeyim” diyen bu öğrenciler, nasıl başarıyı yakalayabilir ki? Kalıplaşmış soruların ve ezberlenen konuların arasından kaybolan bu öğrencilerden nasıl başarı bekleyebiliriz?