Küresel sermayenin yönettiği ve sınır tanımadığı bir dünyada 2019 yılının sonlarında ortaya çıkan Covid-19 salgını eşitsizlikleri derinleştirdi.
Bugün dünyaya ve ülkemize bu eşitsizlikler penceresinden bakalım istiyorum. Neoliberal politikaların sınıflar arasında oluşturduğu eşitsizlikler yoksulluğu artırmış ve dünyanın çıkmazı haline gelmiştir.
Türkiye’de 1980 itibariyle uygulanmaya başlanan dışa açık büyüme politikaları ve buna bağlı bütçe uygulamaları sosyo-ekonomik sorunları büyütmüştür. İzlenen dışa açık politikalarla özelleştirmeye hız verilmiş, kamu daraltılmıştır. Dolayısıyla sosyal devlet olmanın gereklerinden olan eğitim ve sağlık harcamaları azaltılmış, eğitimde ve sağlıkta özel sektör payları artmıştır.
Küresel dünyanın içinde bulunduğu olumsuzluklara bir de küresel salgın eklenince sistem sorunları gün gibi ortaya çıkmıştır. Derinleşen ekonomik sorunlar sınıflar arası uçurumları büyütmüş, toplumsal barışı tehdit etmeye başlamıştır. Yani küresel salgın başladığında virüsün insanlar arasında ayırım yapmadığı düşüncesi kısa sürede yerini sınıfsal farklılıklardan kaynaklı ayırımlara bırakmıştır. Örneğin salgın sürecinde zengin yurttaş test, tedavi ve benzeri hizmetlere erişebilirken; yoksul kamu hastanelerinin olanakları ölçüsünde hizmetlerden yararlanabilmiştir. Zengin eğitim hizmetlerine sınırsız erişebilirken; yoksul teknik alt yapı sorunları, donanım eksikliği, internet erişim ve benzeri problemlerle boğuşmuştur.
Özetle kamu gücünün özelleştirme politikalarıyla zayıflatılması ve sermayeye terk edilmesinin oluşturduğu sonuçlar küresel salgın sürecinde bütün alanlarda derinleşmiştir.
Salgın sürecinde ekonomileri güçlü ülkeler, vatandaşını destekleyerek tam kapanma kararları alırken, yoksul ülkeler ekonominin çarklarını döndürebilme arayışlarına girmiştir. Bu durum salgının yayılımını hızlandırmış, sorunların katlanarak büyümesini sağlamıştır. Bu sefer de salgının boyutlarının panik oluşturabileceği kaygısı yaşanmış; sorunun giderilmesi için verilerin paylaşılmaması ve/veya olduğundan farklı gösterilmesi uygulamaları devreye sokulmuştur. Nitekim aşı çalışmaları aşamasına gelindiğinde eşitsizlikler daha da belirginleşmiştir. Güçlü ekonomiler bir ayı aşkın süredir aşılama çalışmalarını sürdürürken gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler bu süreci geriden izlemek durumunda kalmıştır.
Bu bağlamda ülkemizde henüz yeni başlayan aşılama çalışmalarında mevcut aşı miktarı ve devamının hangi aralıklarla ülkemize ulaşacağının belirsizliği varlığını sürdürmektedir. Zira aşının toplumsal bağışıklık oluşturabilmesinin aşı çalışmalarının hızı ve sayısı ile doğrudan ilgili olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir.
Kaldı ki aşının gecikmesi demek yoksulun daha yoksullaşması, esnafın kepenklerinin daha uzun süre kapalı kalması, işsizin işsizliğinin uzaması, sürece yeni işsizlerin dahil olması ve benzeri sorunların süresinin uzaması demektir. Hepsinden önemlisi de daha çok yurttaşımızın salgın dolayısıyla hayatını kaybetmesi demektir.
Aşılama sürecinde en avantajlı konumdaki ülkeler elbette ki aşı üretebilen ülkeler olmuştur. Ülkemiz aşı üretir ülke konumundan aşı edinmekte güçlük çeken ülke konumuna gerilemiştir.
Covid-19 dünyanın içinde bulunduğu çıkmazın daha net görülmesini sağlamıştır. Kamucu anlayışı terk etmiş ülkelerin sorunları bu süreçte derinleşmiş, sorun çözme kapasiteleri daralmıştır. Dolayısıyla bütün bunlar sermaye ile hizmet dengesinin kurulmasının zorunluluğunu gündeme taşımıştır.
Dünya sistemsel bir tıkanıklığın içerisindedir ve bu sistemin böyle devam etmesi halinde daha da büyüyeceği açıktır. Dünyanın yeni bakış açıları ve yenileşme adımlarına ihtiyacı vardır. Süreç bu adımların kamucu anlayışı öncelemesini zorunlu kılmıştır. Aksi bu denli eşitsiz, adaletten yoksun gidişte kavgaların, çatışmaların olmaması mümkün değildir. Nitekim dünya devletlerinin giderek otoriterleşme eğilimine girmesi de süreci yönetememelerinin bir sonucudur.
Ülkemiz bulunduğu yer itibariyle Cumhuriyet sonrasında oluşturulan kamucu anlayışı terk edilişinin bedelini ağır ödemiştir ve ödemeye de devam etmektedir. Yaşananlar ülkemizin hizmet odaklı yönetim anlayışına geri dönmesi gerektiğinin altını çizmiştir.
Küresel dünyanın neoliberal politikaları denge, düzen ve uyumdan uzaktır. Kamucu anlayış ise denge, düzen ve uyumun sağlanabildiği bir anlayıştır.
Umarız yaşanan küresel salgın dünyanın daha adil, eşit ve özgür bir yer olması adımlarının atıldığı ve daha ağır bedellerin ödenmesinin önüne geçildiği bir sürece evrilir.