Düşünce üretmek, yeni ufuklara kapı aralamak ve günceli yakalamak hatta daha ötesini keşfedebilmek gibi bir arzunun oluşması doğma istidadı göstermesi, tefekkür dünyası yaşayabilen her insanın vasfı gereğidir. Ancak bu vasfa haiz olan kişilerden de sürekli bir inkişaf beklemek “Şapkadan tavşan çıkarmak” türünden her sihirbazın sıkıştığında başvurduğu rutin yapılan işin parçası babından her an yeni bir şeyler de beklenilmemelidir.
Dünü hatırlatan, günü hakikatin ortamına oturtan, geleceğe yürümede hedef belirleyen görüş ve düşünce üretmek, tabii olarak belli bir tecrübe, bilgi birikimi ve bireysel kabiliyet ile ilgilidir. Düşünmenin kapsamı bir hayli geniş olduğundan söz konusu ettiğimiz/edeceğimiz düşünce türü bireysel bazda faydalı olan veya toplumsal yararlar sağlayan düşüncedir.
Önemli olan iyi niyetle tasarlanan, fayda ve yarar üzerine bina edilen, insanın vicdanında kabul görmüş, toplum tarafından da benimsenen düşünceyi ortaya çıkarıp piyasaya arz etmektir.
Malum insanın midesine hitap eden her türlü gıda çeşidinin insanın toplu yaşadığı her platformda satışını gerçekleştirmek imkan dahilindedir. Kime veya kimlere diye tasnifte yapılmaz. Ancak, düşünceyi her mekanda satışa sunmanın doğru bir hareket olduğu söylenemez. Zira her düşünce kendine uygun, duygu ve heyecanıyla örtüşen, gönlünden geçenlere hitap edilen, hedeflerine uygun çözümler sunan, çıkar ve menfaat çatışması doğurmayan ve ortamına uygun zeminlerde buluştuğu kişi ve kişilerce belki kabul görür.
Düşünceyi potansiyel sermaye olarak piyasaya sürüp, toplumdan da her zaman müspet karşılık beklemekte gerçekçi olmaz. Nihayetinde tefekkür sonucu ortaya çıkan görüş, kişinin kendi beslendiği kaynakların ürünü olarak dışa yansıtılandır. Bir düşünce tarafsız ve adil olma çabası güdülerek ortaya atılsa bile yine de sahibinin ister istemez benlik ve egosundan imtina etse dahi terkip yapmaması mümkün olmayabilir. Bu nedenle itidalli davranan, aklı selim düşünen her mütefekkir düşüncesini toplumla paylaşırken “Allah-u Alem” demeyi ihmal etmemiştir.
Sağlıklı düşünce üretme beyni bir merkeze kanalize etme ve sükûnetin sağlanmasıyla son derece ilintilidir. Bin bir çeşit hesabı aynı anda görmek, sürekli hafızayı malayani ile meşgul etmek kopmalara kapı araladığından sağlıklı düşünce üretmeyi de oldukça zorlaştırır. Beyni tek yönlü kanalize etme, bilgide sadeleşme ve düşünceyi esasa uygun, temelleri belli konularla atılan kolonlar üzerine inşa etme gibi bir zorunluluğu da vardır.
Mesela, günümüzde görsel medyada izlediğimiz kadarıyla her konu hakkında uzman olmuş kişi/kişilerin her hususta görüş belirtmeleri, görüşlerinde iddialı ve ısrarlı davranmaları, farklı görüşlere tahammül göstermeden ziyade karşısındakini mahkum ve mahcup etme çabaları faydalı olmanın ötesinde artık saflaşmaya ve ötekiler diye kamplaşmayı körüklemeye yardımcı olmadan öteye geçmemektedir.
Karşılıklı münazara elbette yapılır, yapılmalıdır da. Ama ortam ileri boyuta taşınarak münakaşaya dönüşmüşse/dönüşüyorsa artık orası faydadan ziyade egoların düello yaptığı arenaya dönüşmüş demektir. O ortam artık karşılıklı alıp verilen faydadan ziyade nifak üreten zemin haline gelmiş demektir.
Elbette farklı olma doğaldır. Zaten “Bir yerde herkes aynı fikirde ise, orada kimse düşünmüyor demektir.” Zira kişi düşünüyorsa şayet doğal olarak farklı sonuçlara ulaşması kaçınılmaz olur. Merak etme, hayal kurma, sorgulama, tefekkür etme netice itibariyle doğruyu bulmayı sağlayan çeşitli yolların bulunmasına yardımcı olurlar. Çünkü her insanın olgulara istinaden veya soyut ve sanal olaylar üzerinden sorgulama yaparken farklı sonuçlar elde etmesi hem normal ve hem de toplumun yararınadır.
Düşünme, tefekkür etme eyleminin her insanda sanal bir dünya oluşturması kaçınılmaz olur. Oluşacak sanal dünyanın hacmi de kişiden kişiye birikimi nispetinde olacağı da kabul edilmelidir. Yeter ki hedef “İnsan yararı”, gidilen yol “Meşru” ve ulaşılacak nokta ise “Hakikat” olsun. Yolun uzun veya kısa olması, hacmin büyük veya küçük olması çokta önemli değildir. Sonuçta er veya geç ulaşılacak nokta ve buluşma yeri aynı mekan olacaktır.