Geçtiğimiz hafta, 25 Kasım günü, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günüydü. Bu gün kapsamında, kadına yönelik şiddete dikkati çekmek ve şiddetle mücadele etmek için Türkiye’nin birçok yerinde çeşitli programlar düzenlendi, yürüyüşler yapıldı, televizyonda kamu spotları kendini gösterdi. Birçok kadın “Şiddete dur!” dedi. “Artık yeter!” dedi.
Sosyal medya platformu olan Twitter’da konuyla ilgili onlarca paylaşım vardı. Bu paylaşımlarda dikkat çeken ise, öldürülen, tacize, tecavüze maruz kalan kadınların isyanına ortak olan paylaşımlardı.
#25kasım hashtagi ile açılan paylaşımlardan bazıları, “Erkekler: Ocak’ta 23 Kadını Öldürdü, Şubat’ta 23 Kadını Öldürdü, Mart’ta 22 Kadını Öldürdü, Nisan’da 31 Kadını Öldürdü, Mayıs’ta 27 Kadını Öldürdü, Haziran’da 34 Kadını Öldürdü, Ağustos’ta 40 Kadını Öldürdü, Eylül’de 37 Kadını Öldürdü, Ekim’de 23 Kadını Öldürdü”, “İçimizden bir tek kadının bile eksilmesine tahammülümüz yok”, “Evde, işte, sokakta şiddete, eşitsizliğe, ayrımcılığa karşı mücadeleye!”, “Kadın katliamlarına, şiddete, baskıya karşı susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Her gün bir kadın öldürülüyor, ülke gündeminde erkek şiddeti yok. Devleti bağlayıcı bir sözleşme var; umursanmıyor. Sadece bir gün değil, her gün erkek şiddeti, cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı, cinsiyetçi ayrımcılıkla mücadele edenler, ‘radikal’ bulunuyor. Trajik” sözleriydi.
Yani yine kadına şiddetle mücadele gününde kaç kadının öldürüldüğünü, kaçının istismara, şiddete uğramakta olduğunu konuştuk. Yine kadının gece geç saatlerde dışarı çıkabileceğini, bunun o kadının hakkı olduğunu, gece geç saatte dışarı çıkan bir kadının ‘aranmadığını’ anlatmaya çalıştık. Yine kadınların erkeklerle eşit imkanlara sahip olması gerektiğini tane tane anlatmak için çabaladık. Kadının görevinin evde oturup çocuk bakmak, yemek yapmak olmadığını anlattık. Çalışan kadının evine de, çocuğuna da, ailesine de zaman ayırabileceğini ve kadının çalışmasının onu ailesinden uzaklaştıran bir şey olmadığını dilimizde tüy bitene kadar, yine yeniden anlattık. Yıl 2019 ama hala bunları anlatmaya, konuşmaya devam ediyoruz. Yıl 2019, hala mini etek giyen bir kadının ‘aranmadığını’ öğretmeye çalışıyoruz. Yıl 2019, hala “Hamile kadın sokağa çıkmalı mıdır?” diye tartışıyoruz. Yıl 2019, hala her geçen gün öldürülen kadınların sayısını, isimlerini yazıyoruz; sayfalara…Yıl 2019, hala tecavüze uğrayıp camdan atılan ve öldürülen genç bir kadının hakkını aramak için, adaletin yerini bulması için mücadele veriyoruz.
25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva, Maria Mirabel’in tecavüz edilerek öldürülmesi ve cesetlerinin bir uçurumun dibinde bulunmasıyla başlayan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, aradan onca yıl geçmesine rağmen hep aynı mücadeleleri veriyor, hep aynı konuları anlatmaya çalışıyoruz ama ne kadar anlatmaya çalışsak da, ne kadar mücadele versek de, her gün erkek şiddetine maruz kalan, tecavüze uğrayan kadınların çığlıklarını duyuyoruz. Ama bu çığlıkları susturmanın da tek yolunun, her gün aynı şeyleri söylemekten, her gün mücadele etmekten geçtiğini biliyoruz. Her gün, “Artık yeter!” demek gerekiyor, her gün “Susmayacağız, erkek şiddetine boyun eğmeyeceğiz” demek gerekiyor.