Salgınla birlikte son zamanlarda evde kalmanın getirdiği “daha çok düşünme” bizlere yeni sorular sordurdu. Bunlardan bir tanesi de öz güven üzerine oldu. Evi paylaştığımız kişiyi sorgulamaya başladık ister istemez ve hiç gözümüze batmayan tavırları ve huyları bize batmaya başladı. Yaşamımızda önem taşıyan öz güveni sorgular olduk; “Öz güvenli mi benim eşim? Ben öz güvenli miyim?” gibi. Bundan dolayı öz güven hakkında bugün düşünelim istedim.
Kendini rahatça ifade etmekten sosyalleşmeye dek birçok konuda bize yardımcı olan öz güvenin temelleri çocukluk çağında atılır ve bu konuda anne - babalara önemli görevler düşer. Çocukluk travmaları, öz güven düşüklüğünün en temel nedenleri arasındadır. Bu dönemde; aileleri tarafından dışlanan, duygusal açıdan ihmal edilen çocuklar çok daha sık öz güven problemi yaşarlar. Küçük yaşlardan itibaren ailesinden onay almayı başaramamış kişilerde ileriki yaşlarda kendine güvenme konusunda sorunlar ortaya çıkar. Anne ve babadan sürekli “Sen yapamazsın, dokunma, yapma, yaşıtların senden çok daha iyi” gibi cümleler duyan çocuklar hayatları boyunca kendileriyle barışma sorunu yaşar. Özetle, öz güven duygusunun gelişimi ilk çocukluk dönemleri ve sonrasında yaşanan olaylar veya karşılaşılan tavırlarla ilgili olur. Çocukluk günlerimize, okul yıllarımıza, sosyal ortamlarımıza ya da iş hayatımıza dair hatırladığımız kişileri durup düşünürsek.. Kimler aklımızda kaldı? Yakın arkadaşlarımız dışında, çok sessiz ya da kendine güveniyle dikkat çekenler mi geldi aklımıza? Demek ki, öz güven öne çıkan bir özellik.
Yetişkinlerde öz güven problemi yine aileden ve çocukluktan gelen olumsuz tepkilerin yanında; yetiştiğimiz çevre, üst üste yaşadığımız başarısızlıklar ve olumsuzluklar, bir kader olduğuna karşı inanç geliştirmemize de neden olur. Öz güven, hayatın tümüne etki eder; hayatı olumlu ya da olumsuz yaşamamıza neden olur. Dolayısı ile öz güveni düşük kişilerin sağlıklı bir ilişki yaşamasını beklemek pek mantıklı olamaz.
Öz güven eksikliğinden kurtulmak için; öncelikle kendimize merhamet göstermeliyiz ve kendimizi eleştirmemeliyiz. Olumlu yanlarımızı keşfederek, olumlu konuşmalıyız. Dik oturup, görünüşümüze dikkat edip, güzel giyinip her daim bakımlı olmalıyız. Hobiler edinip en azından bir konuda kendimizi geliştirmeliyiz. Bizim için önemli olan hedeflerimizi belirleyip ona göre yaşamaya çalışmalıyız. En önemlisi de kendimizle iyi bir arkadaş olup, kendimize saygı, sevgi ve merhamet göstermeliyiz. Unutmayalım “sahip olduğumuz en değerli hazinemiz, kendimize duyduğumuz saygıdır.”
Öz güven ile ilgili problemler karşımıza her zaman eksiklik olarak çıkmaz. Kimi zaman aşırı öz güven gibi bir sorunla da karşılaşabiliriz. Bu kişilerin ortak özellikleri ise; “Kesinlikle başarılıyım. Ben en iyisiyim, onlar iyi değil.. En güzelini hep ben yaparım..” bu cümlelerdir. Başkalarıyla içten içe bir rekabet sürecine girerler, fakat en büyük eksikleri kendilerini geliştirmekten de uzak dururlar. Kendine güvenme düzeyinin daha üstündeki gurur ve kibir özellikleri nedeniyle gelişim ve değişime açık olamazlar ve de pek sevilmezler.
Öz güven sorunuyla ilgili bana gelen danışanların çoğu çocukları veya kendileri ile ilgili sorular yöneltmek yerine, çoğunlukla ilişkide oldukları kişiyi sorarlar, danışırlar. Kadın danışanlarımın çoğu birlikte olduğu erkek hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak istediklerinden, çoğunlukla ilişki içinde oldukları erkeklerin özgüvenlerini masaya yatırmak isterler.
Aslında erkek, mantık ve bedensel gücü temsil eder; dolayısıyla ilişki sırasında duyguların patronu olan kadını takip etmeyi yeğlerler. Erkeklerin pek çok yüzü vardır. Bu değişik yüzlerden hangisinin aktive olacağı, kadına kalmıştır esasen. Aynı adam bir kadına şeytani tarafını gösterirken, diğerine en muhteşem özelliklerini sergileyebilir. Ama şunu da unutmamalıyız; 5 puanlık bir erkekten 10 puanlık tavır ve davranış bekleyemeyiz. Biz ne kadar dişi olursak olalım, sonuçta onun bir kapasitesi vardır. Daha uzun bir ilişkide, erkek karşısında sadece dürüstlük, özgüven ve dişilik ister. Ve bir erkek bize kötü davranıyorsa, hiç gözümüz arkada kalmadan çekip gidebilmemiz gerekir. Ona “hayır” diyebilmeliyiz ve bunu yaparken de öfkeyle değil, sıcacık bir dişilikle yapmalıyız. Onu kaybetmekten asla korkmamalıyız ve bize daha iyi davranacak olan başka bir erkeği hayatımıza almalıyız. Özgüven sahibi kadınlar her zaman karşılarındaki erkeğin en güzel yanını çekerler; tabi ki ilişkinin başlangıcında doğru adımları atmak şartıyla. Öz güven sahibi erkekle birlikte olan kadın gerçekten şanslıdır. Peki, özgüven sahibi erkekler nasıl olur?
Öz güven sahibi erkek asla sıkmaz, boğmaz, sıkıştırmaz. Gereksiz kıskançlık triplerine girmez. Takıntısı yoktur ve kurgu yapmaz. Öz güven sahibi erkek bize öğretir, kazandırır, verir. Evde paylaşımcı, sokakta eğlenceli, yatakta panterdir. Bu erkekle baş başa geçirilen her dakika kaliteli vakit tanımına girer. Geçmişimizi sorgulamaz, yarınımıza ipotek koymaz. Öz bakım konusunda özenlidir, güzel kokar, güzel görünür, güzel yaşar. Girdiği her ortamda olması gerektiği gibi davranır; aşırılıkları, çıkıntılıkları yoktur. Öz güven sahibi erkek bizi utandırmaz. Bizi değiştirmeye, kendi istediği biçimlere sokmaya çalışmaz. Öz güven sahibi erkek tartışma ile bağırıp çağırma arasındaki farkı bilir. Eksikliklerinin farkındadır, eleştirilere karşı hoşgörülüdür.
“Öz güvenli” erkekler asla “Ego sahibi, kibirli, ukala” erkeklerle de karıştırılmamalıdır; çünkü burada ciddi bir fark vardır. Sevgili (kadın) okuyucularım, duruşunuza dikkat edin, ses seviyenizi bulun, sürekli özür dilemeyi bırakın ve yeteneklerinizi küçümsemeyin. Kendinize güvenin ve hak edenin peşinden gidin… “Kendinize inanın, güzel şeyler olmaya başlar.” David J. Schwartz. Haftaya kadar sevgiyle kalın..