KİME CENNET KİMLERE CEHENNEM?
İşsizlik almış başını gidiyor. Üretim yetersiz. Tarım alanları eriyor. Sanayi çöküyor. Eğitim sistemi alarm veriyor. Sağlık hizmetleri yetersiz. Sosyal güvenlik arapsaçı. Bir avuç zengin için dünya bir cennet. Milyarlarca insan ise katıksız bir cehennemde yaşamaya çalışıyor.
Bu yazdıklarım bizde ve her yerde geçerli. İnsanlık arayışta. Bir yandan daha iyisi aranıyor, diğer yandan acımasız rekabet yarışı sürüyor. Bu yarışta ve arayışta geri kalmamak için “ekonomiyi doğru okumak” gerek. Elbette yalnız ekonomiyi de değil, dış politikayı da doğru okumak ve gerçekçi ve geçerli adımlar atmak gerek. Eleştiri ve öz-eleştiriden korkmamalıyız. Doğrusunu hep beraber bulacağız. Bulabiliriz.
YENİ-LİBERALİZMİN İFLASI
Türkiye’de, çiftçiye destek akçalarını kaldıran, özelleştirmeyi dayatan, KİT’leri satıp savuran, gümrükleri eleğe çeviren ve gelip sıcak paraya bağlanan sistemin sonu gelmiştir. Bu düzen bizim için de işsizlik, üretimsizlik, borçlanma ve dışarıya bağımlılık getirmiştir. Halen çarşı-pazar yanmakta, tencerede dert kaynamaktadır. Türkiye, bu zorlu süreçten, üretimde devrim, milli direnme ekonomisi, kamu üretken yatırımları, sağlık ve eğitimin temel olarak parasız olduğu reformlarla çıkabilir. Türkiye, dünyanın aklı başında devletleri ve toplumlarınca kavranılan kamucu ekonomi politikalarıyla, önce zararlarını karşılar, sonra da kâra geçer ve de giderek şaha kalkar. Reformu çağıran bu yolda önce reformun reformunu yapmak ve her bir kurum ve yapımız için etkinlik ve verimliliği artırmak zorundayız.
KİT’ler GÖREVE!
Kamu İktisadi Teşekkülleri ekonomide lokomotif kurumlardır. “Çok eskiden” öyle olduğunda ülkemiz, dünyada “bunalım” varken ve savaş kapıya dayanmışken bile üst üste büyüme göstermiş, dahası bu büyüme halka yansımıştır. Buna karşılık nice yıllardır bu kurumlara yeterince önem verilmemiştir. KİT’ler arpalık olarak kullanılmış, tevsii yatırımları esirgenmiş, teknolojik alt yapıları yeterince güçlendirilmemiştir. Sonuçta zarar eden KİT’ler “bütçeye ve halka yük oluyor” propagandasıyla, birer ikişer özelleştirme uçurumuna atılmıştır. Önce anlayış değişmeli, KİT’lerin verimli ve etkin çalışması için çağdaş işletmecilik yaklaşımları bu kurumlarda uygulanmaya başlanmalıdır. Bakınız geçen yıl KİT yatırımları %17,2 artmıştır ve 23,8 milyar TL’ye yükselmiştir. Geçen yıl KİT’lere 15,4 milyar TL sermaye, 2,1 milyar TL görevlendirme bedeli olmak üzere toplamda 17,5 milyar TL ödeme yapılmıştır. Buna karşılık KİT’ler bütçeye, 1,9 milyar TL temettü, 1 milyar TL hasılat payı, 2,6 milyar TL kurumlar vergisi olmak üzere toplam 5,5 milyar TL aktarmıştır. Hesap ortadadır. 17 almış, 5 ödemiş… 24 yatırım yapmış… Bir kere o yapılan “yatırım” hepimiz içindir; piyasada dengeli fiyatlar ve iş gücünün korunması içindir; cari açık ve ödemeler dengesinin bir noktada tutulması içindir; fakat net hesaba gelince, verimlilik ve etkinlik açısından alınacak önlemlerle de pekala KİT’ler, çok daha fazla hasılat payı ve kurumlar vergisi sağlayabilir ve merkezi bütçe karşısında durumları rahatlıkla artıya geçebilir.
ET VE SÜT KURUMU İLE KAĞIT FABRİKASI
Ekonomiyi doğru okumak kamucu bir ekonomiyi planlamayı gerçekleştirmektir. Bu anlamda biraz geç kalınmış olsa da, bazı umutlu gelişmeler de olmaktadır. Örneğin, Et ve Süt Kurumu yıllar sonra ilk tesisini Yozgat’ta açmış bulunmaktadır. Bu gelişme tarım alanında “tekrar kendine yeten Türkiye” ve gıda güvenliği açısından fevkalade önemlidir. Yine Aydın’da açılan büyük kağıt fabrikası, ülkemizin kağıt ihtiyacının yerli kaynaklardan karşılanması ve istihdam anlamında hatırı sayılır bir gelişmedir. Keşke bunları yıllar önce yapsaydık, keşke elimizde olanları satmasaydık. O zaman ekonomide küresel ve ulusal zorluklarla çok daha kolay başa çıkabilir, borçlanmayı frenleyebilir, hayat pahalılığını dizginleyebilir, işsizlik sorununu alabildiğine en aza indirebilirdik. Düşünelim; Türkiye bir zamanlar karma-ekonomisiyle, DPT ile, DSİ ile, GAP ile, Dış Politika kurumlarıyla dünyaya ve bölgesine örnek olmuşken, nasıl oldu da, bu kurumları adeta bir yana ittik (ve sonucu görelim) hep beraber çok şeyi kaybettik. İşte doğru okumak budur. Öz-eleştiri budur. Sonu, ferahlıktır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Elbette tabloyu tam okumak için dış siyasette ve ekonomide alınması gereken önlemler, atılması gereken adımlar vardır… İlk etapta Suriye’de Esad yönetimi ile doğrudan ve en üst düzeyde temas başlatılmalıdır. KKTC’nin diplomatik olarak tanınması için bölge ülkeleri ve Rusya ile yakın iş birliği yapılmalıdır. Doğu Akdeniz’de iktisadi menfaatlerimizi gözeten kararlılık sürdürülmelidir. Avrasya ülkelerinin gelişen ekonomileriyle ticari ve sanayi ortak projelere ağırlık verilmelidir. Asya ülkeleriyle kredi ve SWAP, komşularla kendi paramızla alış-veriş konularına odaklanılmalıdır.
Tüm bunlarla birlikte, ülkemizde çiftçinin kredi borç faizleri mutlaka silinmeli, borçları bir yılı ödemesiz, beş yıl vadeye yayılmalıdır. Maaş ve bordolar üzerinde var olan tüm sair kesintiler minimum düzeye indirilmelidir. Zorlayıcı koşullarda olunsa da “inadına yatırım” denilerek, kamu üretken yatırımları planlanmalı ve yurt genelinde dağıtılmalıdır. İhracatımız içinde ithalat oranı azaltılmalı; milli enerji politikasıyla, hammadde ve ara mallar yerli kaynaklardan tedarik edilmelidir. Ülkemizden yurt dışına “kaçırıldığı iddia edilen” paraların bir şekilde ülkemize iadesi için devlet gücü seferber olmalıdır…
TÜRKİYE… GÜZEL GELECEĞE!
Türkiye pırıl ışıl gençliğiyle, dört mevsime sahip büyük turizm potansiyeliyle, dünyada rakipsiz yer altı zenginlikleriyle, başarılı girişimcileri ve çalışkan işçileriyle büyük bir ülkedir. Türkiye’mizde milli geliri 20 bin dolara eriştirmek, ülkemizi dünya ticaretinden 2 trilyon dolar pay alan bir ülke haline getirmek, emeklinin, çalışanın alım gücünü yükseltmek, en başta tarımda besleyen, doyuran ve fazlasını dışarı satan bir ülke haline gelebilmek, yazılım, bilişim alanlarında da katma değer üretmek için el birliğiyle, iktisadi hayatı doğru okumalı ve iktisadi işleyişimizi çağdaş bir düzeye eriştirmeliyiz…
Türkiye, köyü kenti 7 / 24 yaşanılan, kültürel ürünlerin de tüketildiği, sanatta, sporda dünyayla yarışan ve bilim alanında en başa yerleşen bir ülke olmalıdır. Sorunlarımızın çözümü, sorunlarımızı doğru okumaktan geçer.