Her şey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine her şey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir. Uygulayan, yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir.
Mustafa Kemal Atatürk
Liyakat: Uygunluk, yaraşırlık demektir. Anayasamızın 70. Maddesi: “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez. “Maddenin altını çizdiğim ikinci cümlesinde ‘göreve uygunluk’ esasına vurgu yapılmıştır. Bu vurgu liyakatin esas alınması anlamını taşımaktadır. Kamu görevinde bu uygunluk aslında personel rejiminin sağlıklı ve istikrarlı yönetilmesinin güvence altına alınması anlamı taşımaktadır.
Ehliyet: Bir işi veya görevi en iyi şekilde yerine getirecek bilgiye ve yeteneğe sahip olmaktır. Ehliyet ve liyakat birlikte sorumluluk ve görev verilecek kişilerde aranacak özellikleri ifade etmektedir. Yani ehliyet görevin getirdiği özellikleri, liyakat da ehil olanın, uygun olanın seçilmesini gerektirir.
Adalet ise bu seçimi yapanların adil olmaları yani seçimi yaparken ayrım yapmamaları anlamı taşır! Yani adalet: hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetmek ve yerine getirmektir.
Peki, uygulamada bu böyle mi? Eminim hepimizin bu konuda olumsuz bir öğrenmemiz vardır. Eğer kamu görevlisiyseniz ya bir haksızlığa uğramış ya da bir haksızlığa uğrayan tanıdığınız birilerine tanık olmuşsunuzdur.
Bunların dışında zaman zaman birilerinin boş olan bir kadro ile ilgili olarak bulunduğu girişimlerin hikâyesini de dinlemişliğiniz olmuştur. Çok doğal ve yerinde gibi anlatılan bu hikâyeler aslında ne kadar vahim bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Hak etmediğiniz bir kadroya atanmak; o kadroyu hak etmiş olanın hakkını çalmaktır.
Bu uygulamalar toplumu ve geleceğimizi nasıl etkilemektedir? Elbette ki siyasal kayırmacılığın kamu personel sistemi üzerindeki etkisi, vatandaşlara verilen hizmetin niteliğini de etkilemektedir.
Bir de yapılan uygulamaları kamuoyu nezdinde halkalaştırmak vardır. Nedir bunlar? Bunlardan biri sınavdır. Peki, ülkemizde yapılan kamu personeli seçme sınavları konusunda hafızamızı şöyle bir tazeleyelim; Hemen sınav sorularının sızdırıldığını anımsadık değil mi? Yöntemlerden biri de mülakattır ki; burada da mülakatı yapan komisyonların tarafsızlığı ve adil olup, olmadıkları tartışma konusudur.
Bütün bunlar yapılan atamaların ehliyet ve liyakat esasına uygun olmadığını kamuoyuna düşündürmekte, yani genel anlamda kamu sisteminde atamalar yoluyla bir yozlaşmadan söz edilmektedir.
Olayı somutlaştırma noktasında yine eğitimden yola çıkmak istiyorum. Geçenlerde sohbet ettiğim bir arkadaşım okullarına atanan müdür ile iletişim kuramadıklarını ve bu durumun kendisinin ve okul personelin motivasyonunu düşürdüğünü ifade etti.
Şöyle bir düşünün bu öğretmen arkadaşımın okul müdürü niteliklerine değil de onu göreve getirenlere güveniyorsa vay o okulun haline. Vay o okulda görev yapan öğretmenler, personel ve öğrenciler ile paydaş olan velilerin ve toplumun haline…
Eğitimin çıktıları uzun yıllar sonra ortaya çıkar ve bu çıktıların başarısı da başarısızlığı da topluma aittir. Eğer geleceğinizi çağcıl yetiştiremezseniz dünyanın seçkin bir ortağı olamazsınız.
Hiçbir düzen insanı ayırarak ve ayrıştırarak ayakta kalamamıştır. Liyakat anayasal olarak güvence altına alınmış önemli bir esastır. Bu esasın uygulanması ise bütün toplumu ilgilendirmektedir. (Başlangıçta aldığım) Büyük önderimizin sözünde belirttiği gibi; Uygulayan, yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir.
Son olarak; Platon’un “İktidar, iktidara düşkün olmayan ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir.” Sözü ehliyet, liyakat ve adaletin bütününü karşılar niteliktedir diye düşünüyorum ve hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum.