“Halinize bakın, öyle oturuyorsunuz. İyi insanlar olduğunuzu sanıyorsunuz. İyi değilsiniz. İnanın bana iyi insan diye bir şey yok. Eskiden sizin gibiydim. Çok çalışıp kurallara göre oynamanın mutluluğu ve başarıyı beraberinde getirdiğini sanıyordum. Getirmiyor, kurallara göre oynamak geri kalanımızı yoksul tutmak için zenginlerin icat ettiği bir yalan. Ben hep yoksuldum. Bana iyi gelmiyor! Çünkü bu dünyada iki tür insan var. Payını alanlar ve payını kaptıranlar; avcılar ve av olanlar; aslanlar ve kuzular…”
Bu sözlerle başlar I Care A Lot (Çok Önemsiyorum) filmi. Filmin başrol oyuncusu Rosamund Pike, filmdeki adıyla Marla Grayson.
Bir yasal vasi olan Marla Grayson kanunları kendi yararına, mükelleflerinin ise zararına kullanmakta ustadır. Hırslı, güçlü, korkusuz bir kadındır. Kendini özgüveni yüksek ve cesur bir dişi aslan olarak tanımlar. O başarıya giden yolun etrafındaki her şeyi, herkesi amaçları doğrultusunda kullanmaktan geçtiğine inanır. Fakat bir gün seçtiği bir mükellef dolayısıyla karşısına kendi gibi kötü biri çıkar ve o süreçten sonra iki kötü arasında amansız bir savaş başlar…
Film özünde iki kötünün kıyasıya savaşı ile sürüp gider. Ama sonra daha güçlü olabilme ve daha çok kazanabilme adına iki kötü birleşir. Nihayet filmin sonunda dünyanın avcılara kalmadığı izleyiciyi rahatlatır.
İyilik deyince akla doğruluk, duyarlılık, yardımseverlik gibi kavramlar; kötülük deyince de yalancılık, saldırganlık, şiddet, dolandırıcılık ve benzeri kavramlar gelir. Ancak iyilik ve kötülüğün birbirinden keskin çizgileriyle ayrılması çok ta kolay değildir. Yani iyilik ve kötülük göreceli kavramlardır. Örneğin yalan kötüdür. Ancak beyaz yalan olarak adlandırılan ve bazen birilerini veya bir şeyleri korumak için söylenen yalanlar vardır.
İngiliz filozof, matematikçi ve toplum eleştirmeni Bertrand Arthur William Russell (1872-1970)’ın yaşantısını anlattığı ‘Yaşantım’ kitabında bir gün ormanda gezinti yaparken önünden bir geyiğin koşarak geçtiğini, biraz daha yürüdüğünde geyiği kovalayan avcılarla karşılaştığını anlatır. Avcılar ona: “Bir geyik gördünüz mü?” diye sorduğunda: “Evet, gördüm, şu yöne doğru koşuyordu!” diyerek, geyiğin koştuğu yönün tam tersini gösterir. Russell, yaptığını yalan olarak niteler ama geyiğin hayatını kurtardığını da sözlerine ekler.
İyilik ve kötülük kavramlarının göreceliğini; aydınlık ve karanlık, negatif ve pozitif gibi zıtlıkları içeren Çin felsefesindeki Yin-Yang söyle anlatır. Yin, gölgeli veya karanlık anlamına gelir. Yang ise güneşli ve aydınlık taraf demektir. Sembolün her iki kısmında karşıt renkte bir nokta bulunur. Bu her şeyin içinde karşıtını taşıdığı anlamını taşır ve birbirinin zıddı şeylerin birbirini nasıl tamamladığını anlatılır.
İyilerin ve iyiliğin çok olduğu bir dünyada barış içinde yaşamak hepimizin umudu. Kirlenen dostlukların, yok olan değerlerin yeniden canlanması, düşlerin sevgilerin gelişmesi, barış türkülerinin söylenebilmesi ve insanın iyinin içindeki kötüyü kendinden uzaklaştırabilmesi, kötünün içindeki iyiye ulaşabilmesi hepimizin umudu.
Bu bağlamda bazen ikilemler yaşanır ve o ikilemler içerisinde çıkış yolu arar durur insan. Bir geyiğin ölümünü istemeyen Russell’in avcılara yanlış yolu göstermesi için çok insancıl bir sebebi vardı.
Kötülüğe kötülükle karşılık verme eğilimlerinin yaygınlaştığı dünyamıza kötülerin penceresinden bakabilmek; acımasızlığın, yalanın, dolanın, entrikaların yoğun yaşandığı ‘Çok Önemsiyorum’ filmi her ne kadar iyiliği çok arkada bırakmış bir film olsa da etkili ve düşündürücü bir film.
İyilikle kalın…