Kadınların ve gençlerin sağlıklı ve verimli yaşam sürdürebilmeleri için mevcut imkanları artırmak amacıyla çalışmalar yürüten Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), geçtiğimiz günlerde “Çocuk Yaşta, Erken ve Zorla Evliliklerin Sağlık Riskleri ve Sonuçları” başlıklı bir rapor ortaya koydu ve bu raporda çocuk yaşta evliliklerin hayati sağlık sorunlarına neden olduğu vurgulandı.
UNFPA tarafından ortaya konulan rapor oldukça dikkatimi çekti ve raporu incelemeye başladığımda, oldukça çarpıcı bilgilerle karşılaştım.
Öyle ki, raporda ilk olarak evlendirilen her 3 çocuktan birinin çocuk yaşta anne olduğuna dikkat çekiliyor ve doğumların yüzde 11’inin 15-19 yaş arasında gerçekleştiği belirtiliyor. Ayrıca raporda her yıl 50 bin çocuğun gebelik nedeniyle hayatını kaybettiğinin vurgulanması, çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerin neden olduğu sorunları gözler önüne seriyor.
Raporun detaylarına baktıkça çocuk yaşta evliliklerin ortaya çıkardığı sonuçlara ilişkin değerlendirmeler raporda şu şekilde yer alıyor: “Erken gebelik hem gebenin hem de doğacak çocuğun sağlığını, yaşam kalitesini, gelişimini çok ciddi şekilde tehdit ederek ölümlere neden olabiliyor. Çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler kişinin fiziksel, cinsel ve ruhsal gelişimi engelleyen ve buna bağlı sağlık risklerini çok artıran toplumsal bir sorundur.”
Raporda ayrıca erken yaşta evliliğin neden olduğu ruhsal sorunlara ilişkin de oldukça önemli bir değerlendirme mevcut ve bu değerlendirmede bireyin ergenlik döneminde yaptığı evliliğin yarattığı ruhsal sorunlara dikkat çekiliyor.
Raporda, bireyin ergenlik döneminde yaptığı erken yaşta evliliğin neden olduğu sorunlar şu ifadelerle açıklanıyor: “Ergen olmanın kendi başına zor bir dönem olması, bu zorlukların içine bir de evlilik gibi tüm sürecin dinamiklerini altüst eden erken yaşta evliliğin dahil edilmesi, ergenin kimlik gelişimini, psikolojik ve ruhsal sağlığını çok olumsuz etkiliyor. Ergenlik döneminin zorlukları, bu zorluklarla başa çıkmanın güçlüğünün bilinmemesi ve doğrudan ergin kategoriye geçiş olarak görülen evlilik durumunun çok sakıncalı olduğu belirtiliyor. Sağlıklı ergenlik dönemi yaşayamamış olan çocukların sağlıklı bir ergin olması da beklenmemelidir. Ebeveyn olmak, yetişkin dönemde bile belirli hazırlıklar ve destekler gerektirir. Yeni roller ve sorumluluklar getiren bu statü, yetişkin olmayan bir çocuk için çok ağır ve yürütülmesi imkânsız sorumluluklar getiriyor.”
Ortaya konulan bu rapora baktığımda çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerin önlenmesinin bireyin hem bedensel hem de ruhsal sağlığı açısından oldukça hayati olduğunu söylemek gerekir. Bunun için de öncelikle toplumun evlilik konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Öyle ki, maalesef ülkemizde hala birçok çocuk eşit bir eğitim imkanına sahip olamıyor. Birçok çocuk eğitime yeterince erişemiyor. Hala ülkemizde “çocuk işçi” kavramını konuşuyor ve tartışıyoruz.
Bir çocuğun eğitimden uzaklaşması veya uzaklaştırılması, onu hem erken yaşta evliliğe sürüklüyor hem de çalışma hayatının ağır sorumluluğuyla karşı karşıya bırakıyor. Bu nedenle çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerin önüne geçmede eğitim önemli bir yer kaplarken toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi de gerekiyor çünkü raporda da ifade edildiği gibi çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bilinçsizce yapılan evlilikler de toplumdaki tüm bireylerin ruh sağlığını tehdit eder boyuta gelebiliyor.