Merhaba sevgili okuyucularım işlerim nedeni ile bir müddet uzak kalmıştık şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz. Son zamanlarda gündelik yaşam bizleri iyice yormaya başladı çünkü gittikçe etrafımızdaki “çakallarda” artış oldu desem yanılmam herhalde. “Çakal’ın” bir anlamı da bildiğiniz üzere “açıkgöz, kurnaz” kişi demek. Tabi çakallığı zeka ile karıştırmamamız gerekiyor.
Çakal kişi zeki ve aptal olmayan kişi anlamına gelmese de sanki öyleymiş gibi algılanması toplumda düşündürücü. Bana göre çakallık kendi çıkarı için karşıdaki kişinin hak ve hukukunu yok sayan, saygısız ve terbiyesiz bir kişilikten öte değildir. Gündelik hayatımızda bu tarz kişilere denk gelmemiz ise kaçınılmaz oldu artık neredeyse. Bu da bizi yorup üzer hale getirdi. İyi kalmayı tercih etmiş kişileri de hayattan bezdirmeye yeterli sebeplerden birisi bence. Kuralları uygulamaktan ve karşıdaki kişinin haklarına saygı göstermekten neden kaçınıyoruz peki? Neden zor olanı tercih edip, gergin bir ortam yaratma çabasındayız sadece kendi çıkarımız için?
Bu bencilliğe ve empatiden çok uzak olan davranış biçimine bizi ne itiyor diye düşündünüz mü hiç? Hayat koşulları ne olursa olsun “çakallığı” tercih etmek bana göre bir kişilik bozukluğudur ve uzun vadede çevrenizdekilerden soyutlar sizi. Karşılıklı hakları ve menfaati kabul etmek kişinin umrunda olmadığı gibi sadece kendi çıkarını gözetmekle başlar bu durum. İletişimde olduğu kişinin ne hissettiği ve neyi hak ettiği aslında o kişiyi çok da ilgilendirmemektedir. Peki, iyi niyetli ve saygılı olmamız bu tarz kişilere ve davranışlara maruz kalmamızı mı gerektirir? Tabi ki hayır, fakat maruz kalındığında ise sonuna kadar hakkımızı savunmamız gerekir pes etmeden.
Bu hafta bu konuyu yazmak istememin sebebi ise, son zamanlarda fazlaca “çakallıklara” denk gelmem oldu diyebilirim. Buna en güzel örneklerden bir tanesi kiracı ve ev sahibi ilişkisi. Bunu örnek gösterebiliriz ülkemizde. Zamanında çok ev değiştirmiş ve taşınmış birisi olarak hep ev sahiplerinin zorbalığına denk geldim maalesef ki. Tabi bunun tersini de yaşayabiliyoruz. Bazen de kiracıların zulmüne uğrayabiliyoruz. İş yaptığımız kişiler de bizi fazlasıyla yorabiliyor konu çıkar olduğunda. Halbuki karşılıklı hak ve hukuka saygı gösterilse ve uygulansa hiç bu tedirginlikler ve sinir harpleri yaşanmayacak. Sorun şu ki ne karşımızdakinin hakkına saygımız var ne de aslında kendimize. Bu hayatta ne yaparsak yapalım kimsenin mağdur olmasına sebebiyet vermeyelim. Böyle yapmak zaten kendimize olan sevgi ve saygımızdan ve de Allah inancımızdan geçer. Görüyorum ki bunlara sahip olan kişiler artık çok azınlıkta toplumuzda. Ne üzücüdür ki “çakallığı” akıl ve adamlıktan sayanlar çoğunlukta...
Tabi ki bu sadece kişilerle sınırlı değil artık, kurumlarda bu tarz davranışların içerisinde. Aboneliğinizin olduğu tüm kurumlar neredeyse sizi sömürmenin peşinde, sizin buna izniniz olmadığı halde. Kısacası hak ve hukuktan bahsetmek pek de mümkün değil artık. Gün içerisinde birçok işiniz varken bir de bunlara maruz kalmak sizi yıpratmaya başlıyor ve “iyilik düzeyinizi” sorgulamak mecburiyetinde hissediyorsunuz kendinizi. İyi olmak ödüllendirileceğine neredeyse cezalandırılır hale geldi. İnsanlar, iyi ve doğru davrandıkları için artık azarlanıyorlar. Duyarlılık göstermeye kalkanlar neredeyse saldırıya uğruyor ama herkes birbirini duyarlı olmamakla suçlamaktan da geri kalmıyor. İşini kurallara uygun yapmaya kalkanlar, çevresindekilerce istismara uğruyor. Üzerime düşen yükümlülükleri hakkıyla yerine getirdim, o zaman karşılığını da kendiliğinden almam gerekli diye düşünenlerin uğradıkları hayal kırıklıklarının sonu yok.
“Çakallık yapmazsan hakkını yerler” durumu almış başını gidiyor. İyi, doğru, dürüst, duyarlı ve aslında insan gibi olmanın neredeyse cezalandırıldığı, sahtekârlıkla suçlanmak anlamına geldiği bir dönemdeyiz. İnsanlar kötülüğe, kötü olmaya bağımlı hale getirilmişler sanki. Kimse kimsenin iyi olmasına katlanamıyor, kimse kimsenin vicdanını “sahici” bulmuyor. Sabırla iyi olmayı, dürüst olmayı, kötülük yapmamayı seçmek ne kadar zor ve yorucu olsa da bunu yapmamız gerekiyor. İyi olmanın yapılabilir bir eylem olduğunu kızmadan, kahretmeden, kaybedilse de, alay edilip, aşağılanmaya uğransa da göstermekten vazgeçmemek gerekiyor. Zor ama asla imkansız değil. İyi olmayı seçmek, iyi bir insan olmayı seçmek demektir ve vicdanen rahat olmanızı ve günün sonunda iç rahatlığı ile mutlu ve huzurlu olmanızı sağlamak demektir. İyi olmaktan korkmamamız ve vazgeçmemiz gerekmektedir. Her zaman dediğim ve markamın hashtag’i olan #iyiliktenyanaolalım mı her yerde kullanmamız dileğimle. Haftaya fal ve astroloji yazımı kaçırmayın derim. Sevgiyle ve iyilikle kalınız..