İnsanın çok çeşitli şekillerde yapılan/yapılmış ve tanımlanmış özelliklerinden biri de onun “çevresinden çabuk etkilenen, duygusal ve aceleci” bir varlık olmasıdır. Yapı olarak insanın mayasında “acelecilik” zaten vardır. Halbuki insanda tam tersi “sabretme” özelliği de vardır. Ama buna rağmen insan, “aceleci” yönünü saklayamaz bu yönü daha çabuk fark edilir.
Oysa bizi yakından tanıyan Rab’bimiz bu karakter yapımızı da bildiğinden defaaten, bizi uyarır/ikaz eder. Hatta önemine binaen olacak ki kimi yerde ısrarla tekrar ederken, insanın pek aceleci olduğunu da ifade eder ve orta yol olan “Teenni”yi önemle önerir.
İnsanın ne kadar aceleci olduğunun anlaşılması için, aldığı kararlar ile bazı davranışlarını takip etmek ve gözetlemekle de görmek/anlamak mümkündür. Olaylar karşısında gösterdiği telaş, duyduğu heyecan ve sürekli taşınan endişe gibi tutum ve davranışları ile insan istemese de kendisinin aceleci bir varlık olduğunu gösterir.
Mesela, insan daha işe başlarken işin sonucunu merak etmesi, konuşmalarda beklemeden cevaplar vermesi, trafikte sabretmeyi unutması gibi. Bu ve benzeri bazı davranışlar insanımızın ne kadar aceleci olduğunu gösterir zaten.
Aceleci olma yapısıyla insan, sürekli yanılmalar yaşarken, aldığı kararların üzerinden zaman geçtikçe de kişinin keşkeleri devreye girer. Alınan kararların bazısını eksik, bazısını da yanlış bulma şeklindeki düşüncelere sahip olur.
Bütün bunları hayatı boyunca bizzat yaşayarak tecrübeleriyle görür. Zira her seferinde kendisi de yanılmalarının sebebi olarakta acelece aldığı kararlar olduğunu fark eder.
İnsan; çoğu kereler dua ederken de acele eder. Zira insan sonuç odaklı dua eder. İstek ve taleplerinin hemencecik gerçekleşmesini heyecanla bekler. Bunu bir yönüyle anlamak mümkündür. Ama, aceleci insan; beddua ederken de aceleci davranır.
Bir iki ikazdan sonra “Sana kaç kere söyledim” diyerek, arkasından en hafifinden “Allah belanı versin” diyerek anlık yürek rahatlatır. Oysa aynı kişi yaptığı bedduadan kısa süre sonra son derece nedamet duyar pişman olur. Halbuki biraz daha sabretseydi, acele etmeseydi bütün bu pişmanlıklar yaşanmamış olacaktı.
Bu acelecilik, karar almada da çok önemli menfi sonuçlar almanın da nedeni olur/olabilir. Mesela, Avrupa’da en basit bir evrakı bile aynı anda almanız mümkün değildir. Biraz daha düşünmek adına aynı gün evrakınız verilmez. Bizde de evrakı getiren şayet tanıdık ise evraka bile bakılmadan imza çakılır.Sadece böyle atılmış imzalardan dolayı başı ağrıyan, sıkıntı yaşayan birçok insan biliriz. Sebebi ise yine acele ile verilen karardır.
Acele karar vermenin en büyük sebebi olarakta karar almamıza etki eden zaaflarımız ve zanlarımızdır diyebiliriz. Ne olabilir ki? Tanıdığım biri, bana ne yapabilir ki? Her gün gördüğüm biri, akrabam, yakınım, dostum gibi saikler acele kararlar vermemizi sağlarlar. Zaten hızlandırılmış karar alma adeta ülkemiz insanına has bir haslet gibidir.
Acele ile alınmış bireysel kararların olası menfi sonuçları kişinin kendisini bağladığından, zararını da kendi çeker. Ancak, toplum adına kararlar alındığı zaman dikkat etmek katbe-kat artarak daha önemli hale gelir.
Çünkü yanlış alınacak karardan toplumun tamamının bir şekilde etkilenmesi muhtemeldir. İşte bu tür olumsuzlukların yaşanmaması için, toplum adına kararlar verilirken, olası bir hata/yanlışlık yapılmaması için kararlar şürâ ile alınır. Bu nedenle olmalı ki danışılan kişilerde bazı vasıflar aranır.
Acele verilmiş bir karar olmasın diye, bir yanlış ve hataya düşülmemesi için devlet yöneticileri de vasıflı ve ehil olan danışmanlarla çalışırlar. Bireysel hatayı onarmak bazen ucuza mal olabilirken, devlet adına ve toplum yararı gözetilerek verilen/verilecek kararlarda ortaya çıkacak olumsuzlukları onarmak pahalıya mal olabilir.
Demek ki, idarecilerin yönetimde danışman olarak yararlandığı kişilerin vasıflı olmaları son derece önem arz eder.