Sevgili okurlar, yazımın birinci bölümünde; ABD İstihbarat örgütlerinin İkinci Dünya Savaşı’ndan 1960 yılına kadar Türkiye’de nasıl yapılandıklarını ve hangi faaliyetleri yürüttüklerini okumuştunuz.
Bugün ise; Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatına menfi anlamda damga vuran CIA güdümlü darbeler ile Türkiye’de iç ve dış politikaların, siyasal, toplumsal ve fikirsel yaşamın belirlenmesinde, ABD İstihbaratının rolünü ve etkilerini anlatacağım ikinci bölümü okuyacaksınız;
DP’nin 1957 yılından sonra iç ve dış siyasette yaptığı değişiklikler ile farklı siyasal alternatiflere yönelmesi, dolaylı olarak Türkiye’yi 27 Mayıs 1960 darbesine götürmüştür. Darbenin ardından Hükumet üyeleri ile demokratlar tutuklanarak hapishanelere konulmuşlardır. Ülke yönetimine tam anlamıyla hâkim olan cunta tarafından, 1926 yılından bu tarafa Türkiye’nin Milli İstihbarat örgütü olan MAH (Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti) hakkında, önceki hükumetin hafiyelik teşkilatı olduğu kararı verilerek, ıslah edilmesi yoluna gidilmiştir. MAH, revizyona tabii tutulduktan sonra birçok ajan tutuklanarak sorgulanmıştır.
MAH’ta bulunan doküman ve belgelere el konularak cunta hakkında bilgi içeren evraklar imha edilmiştir. MAH tasfiye edilmiş, üyelerinin neredeyse tamamına yakını görevden uzaklaştırılmış ve yerlerine yeni atamalar yapılmıştır. Cunta tarafından dağıtılan MAH’ın başkanlığında bu tarihten sonra subaylar bulunmuştur. MAH, 1965 yılında yeniden organize edilerek 644 sayılı MİT Kanunu ile Milli İstihbarat Teşkilatı’na dönüştürülmüştür. MİT, Milli Emniyet Hizmetleri Başkanlığı, İstihbarat Başkanlığı, Psikolojik Savunma Başkanlığı, İdari İşler Başkanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği birimlerinden oluşmuştur.
1970 yılında meydana gelen terör olaylarından sonra Türkiye’nin bazı bölgelerinde sıkıyönetim ilan edilmiştir. Süleyman Demirel başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nda asker ve polisin üniversitelere girmesinin önünü açan bir kararname çıkmıştır. Asker içerisinde ihtilal tezgâhlayan Cemal Madanoğlu cuntasının güdümündeki sivil bir ekibin olayları körüklediğini iddia eden Uğur Mumcu, Ziverbey köşkü sorgulamalarında bu iddiasını reddetmiştir.
Cemal Madanoğlu’nun oluşturduğu “askeri sol sivil” cuntadan haberdar olan CIA, ABD aleyhtarı bu yapıyı kökten silmek için karşı bir darbe tezgahlamıştır. Madanoğlu Cuntasının 9 Mart 1971’de yaptığı darbe kalkışması bertaraf edilmiştir.
12 Mart 1971’de Ordu Komutanları verdikleri muhtıra ile Başbakan Demirel’i istifa ettirmişlerdir. Doğrudan yönetimi devralmak istemeyen askerler, Nihat Erim tarafından kurulacak Hükumeti tasvip etmişlerdir. 27 Mayıs’ta olduğu gibi 12 Mart’ın arkasında da CIA gerçeğinin varlığı inkâr edilemez bir realitedir. 27 Mayıs ve 12 Mart darbelerinin yapılma gerekçeleri yıllar sonra anlaşılmıştır. Tekrar geçmişe dönerek 27 Mayıs ve 12 Mart darbelerinin ortak gerekçelerini öğrenelim; 1950’li yıllarda Türkiye, dünya haşhaş üretiminde üçüncü sırada bulunuyordu.
Haşhaş üretimi, Türkiye’ye milyonlarca dolarlık gelir sağladığı gibi 90 bin Orta Anadolu ailesinin de geçimini temin ediyordu. Türkiye’nin önemli düzeyde haşhaş üretimi yapmasını çıkarlarına uygun görmeyen ABD’nin, 1959 yılında haşhaş üretimini yasaklaması için Türkiye’ye yaptığı teklif Menderes tarafından kabul görmemiştir. ABD’ye ilk kez kafa tutan ve alternatif olarak Ruslarla ilişki kurmak isteyen Menderes’in, ABD’ye karşı çıkışları çoğalınca, CIA tezgahlı 27 Mayıs darbesi ile tasfiyesi sağlanmıştır. 1970 yılına geldiğimizde ABD, bu kez Demirel’den haşhaş üretiminin yasaklanmasını istemiştir.
Ancak, Bakanlar Kurulu’nda ABD’nin bu isteği kabul edilmemiştir. 12 Mart darbesinden sonra askeri cuntanın icazetiyle kurulan Nihat Erim Hükumeti, ABD’nin isteğini kabul ederek, 29 Temmuz 1971’de, Türkiye’de haşhaş ekimini yasaklamıştır.
12 Mart darbesinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra; darbelerin arkasında kimlerin olduğuna dair batı basınından kokular gelmeye başlamıştır. 21 Mart 1972 tarihli Daily Telegraph gazetesinin, CIA kaynaklarına dayanarak yaptığı haberin Türkiye bölümünde şunlar yazılmıştır; “1960 Türkiye; CIA’nın General Gürsel’e Menderes Hükümeti’ni devirmesi için yardımı, 1971 Türkiye; Ordunun girişiminden hemen sonra hükumetin zorunlu istifasında CIA ajanlarının eylemli katkısı.” Yıllar sonra o günün Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil tarafından 1976 tarihinde Politika gazetesine verilen röportajda; 12 Mart darbesinde CIA’nın varlığı doğrulamıştır.
1970’li yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Hükumetlerinin, Sovyetler Birliği ile yaptığı anlaşmalar, Türk halkı arasında yayılan anti Amerikancılık ve İsrail karşıtlığı ABD için tehlike sinyali olarak değerlendirilmiştir.
1974‘te ABD’nin karşı çıkmasına rağmen yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı, ABD’ye Türkiye üzerindeki kontrolünü kaybetme aşamasına geldiğini düşündürtmüş ve CIA bir kez daha devreye sokulmuştur. CIA kaynaklı dış baskılara dayanamayan Ecevit Hükumeti’nin istifasından sonra kurulan hükûmetlerden de istediği sonucu elde edemeyen ve anti Amerikancı dalgayı durduramayan ABD, CIA’nın kontrolünde bulunan grupları provoke ederek Türkiye’yi bir kaos ve anarşi ortamına sürüklemiştir.
1 Mayıs, Kahramanmaraş ve Çorum olayları, aydınların, gazeteci ve yazarların öldürülmesi ile gizli servislerin örgütlediği ve silahlandırdığı fraksiyonlar arasında meydana gelen “sağ-sol çatışmaları” halkı korkuya ve ülkeyi asayişsizliğe sürüklemiştir. Olayların giderek tırmanması üzerine, “ordunun müdahalesi” fikri halkta taban bulmuştur.
“Ordu gelsin, kurtarsın” söylemi yayılmaya başlamış ve zihinlerde geçerlilik bulmaya başlamıştır. Müdahale fikri ve ordu gelsin kurtarsın söyleminin nereden tezgahlandığı ve halk arasında nasıl yayıldığını anlamak için, ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin, 1980 yılı haziran ayındaki sayısında yazılan şu cümlelere bakmak sanırım yeterli olur; “Türkiye’de gelişmeler öyle bir noktaya gelmiştir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahalesinden başka bir çıkış noktası görülememektedir. Ordu müdahale edecek, ancak gelişmeleri uzun vadede o da düzeltemeyecektir.”
Kurulan tezgahla, birçok Türk vatandaşı hayatını kaybetmiş ve kardeş kardeşe kırdırılmıştır. Nihayetinde; 12 Eylül 1980 tarihinde askeri cuntanın yönetime el koyduğunu duyurduğu saatlerde, ABD’nin Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze, Beyaz Sarayı arayarak “senin çocuklar işi başardılar” demiştir. Darbenin arkasından Kenan Evren, MİT’i kontrol altında tutmaya çalışmıştır.
CIA ile kirli ilişkileri tespit edilenlerin deşifre edildiği, tarihe “MİT raporu” olarak geçen çalışmayı görmezden gelerek, suçu açığa çıkarılanlar hakkında işlem yapmayan Cunta; raporları hazırlayanlara operasyon yaptırarak MİT’in birçok personelini görevden uzaklaştırmıştır. Tasfiye edilenlerden birisi Hiram Abas, diğeri ise raporu hazırlayanlardan Mehmet Eymür’dür.
ANAP iktidarı ile gelen liberalizm, piyasa ekonomisi gibi kavramların etkisiyle Türkiye değişim rüzgarlarının etkisine girmiştir. 01.01.1983 tarihinde 2937 sayılı kanunla MİT’e yeni bir statü kazandırılarak MAH Başkanlığı fiilen de kaldırılmıştır. 2937 sayılı kanunla MİT, asker egemenliğinden siyasi gücün egemenliğine doğru evirilmiştir Başbakan Özal’ın; Korkut Eken, Hiram Abbas ve Mehmet Eymür gibi MİT mensuplarından elde ettiği bilgilerle MİT’i tamamen sivilleştirme gayretleri CIA güdümlü Türk Gladiosunun müdahalesi ile neticesiz kalmıştır. Cuntanın devam eden etkinliğinden faydalanan askerler Turgut Özal’a yakınlığı ile bilinen MİT mensuplarını tasfiye etmişlerdir.
1991 yılından sonra Sovyetler Birliği’nin dağılması ile doğu bloku kendini imha ederken yeni bir dünya düzeni için İstihbarat örgütlerinin vazifelerinde de değişimlere gidilmesi kaçınılmaz olmuştur. Sovyet hakimiyet alanından boşalan coğrafya ile soydaşlık ve din faktörleriyle yakın bağlar kurabilecek Türkiye üzerinden insan kaynaklı yapılacak CIA çalışmaları için; uzun süredir ilişki içerisinde olduğu Fethullahçı yapılanma bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Sovyetlerin dağılması ile ABD ve İngiltere’nin yeniden şekillenen politikalarında; Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasında bulunan Türk Cumhuriyetlerine sızmak ve bu ülkeleri kontrol etmek için Fettullahçı örgütün yapısını kullandıkları bugün bilinmektedir.
Fethullahçı yapının okullarını finanse eden ABD, yararlanabileceği kişileri ve Türkiye’de kamu görevinde bulunan örgütün mensuplarını petrol şirketlerinin verdiği burslarla eğiterek Türkiye’ye tekrar göndermiştir. CIA ile yakın ilişkili olan ve Fethullahçı yapılanmada önemli görevlere getirilen bu kişiler, ABD’nin istekleri ve çıkarlarına uygun şekilde Türkiye’nin tüm kamu kurumlarına sızarak nüfuz oluşturmuşlardır.
BOP kapsamında Fethullahçı yapılanmanın okullarında batı karşıtlığının önüne geçilerek CIA desteğinde psikolojik harekât yapılmıştır. Yeni dünya düzeninde şartların ve coğrafyaların değişimiyle petrol ve doğalgaz gibi kaynaklara daha rahat ulaşmak için Türk ve Müslümanları kendi iradelerinde yönlendirmek ve kontrol altında tutmak isteyen ABD ve İngiltere Fethullahçı yapıya ödüller vermiş, finansal olarak destek sağlamıştır.
CIA kontrolünde ABD’den yönetilen Fethullahçı yapı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kılcal damarlarına kadar sızarak ABD’nin projelerine uşaklık etmek için Türkiye’ye tamamen hâkim olmak istemiştir. Ergenekon ve Balyoz gibi tezgâh operasyonlarla ordu içerisindeki anti Amerikancı ve tam bağımsızlıkçı subay ve astsubaylar tasfiye edilmiştir.
Fethullahçı yapılanma tarafından; yargı eliyle, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı ifadeye çağrılmış, 17-25 Aralık 2013’te Hükumete kumpas kurulmuş ve 6-7 Ekim olaylarında PKK terör örgütü ile ortaklık yapılmıştır. O tarihlerde vatanseverlere, Atatürkçülere ve Hükumete yapılan kumpaslar, operasyonlar ve zımni darbe girişimleri, CIA güdümlü Fethullahçı terör örgütünün, Türkiye’de iktidarı ele geçirme niyetini ve kararlılığını ortaya çıkarmıştır. Yaptığı kumpas ve operasyonlardan istediği sonucu almayan FETÖ’nün, takiyeci, kirli ve alçak yüzünü gören Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükumetin; örgütü tasfiye etme niyetinden ve girişimlerinden (Cemaat okullarının kapatılması projeleri vb.) kuşkulanan örgüt elebaşı ve mensupları son kozlarını oynamaya karar vermişlerdir. CIA’nın desteğini alan Fethullahçı Terör Örgütü; 15 Temmuz 2016 tarihinde, alçakça bir darbe girişiminde bulunmuştur. Teröristler, kendi halkını, askerini, polisini öldürmüş ve TBMM’yi bombalamıştır.
Başta Türk Milleti olmak üzere vatansever askerler ile polislerin direniş ve kahramanlıklarının yanı sıra, Cumhurbaşkanı ve tüm siyasi partilerin TBMM’de gösterdikleri kararlı duruşları neticesinde darbe girişimi bertaraf edilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu tarafa Türkiye’ye çöreklenen, bütün darbelerin arkasında bulunan ABD İstihbarat Örgütleri, bugün de Türkiye’nin, Ortadoğu, Ege, Akdeniz, Libya ve Kafkasya politikalarına karşı tam bağımsız politika izlemesine, Rusya ile yapılan ekonomik anlaşmalar neticesinde oluşan yakınlaşmaya karşı rahatsızlığını belli etmekte ve operasyonlarına devam etmektedir.
CIA’nın, Beyaz Saray ve Pentagondan aldığı destekle, ABD karşıtı gördüğü her anlaşmayı, uygulamayı ve çalışmayı boşa çıkartmak amacıyla, Türkiye’de kaos çıkarmak, Hükumete gözdağı vermek, provokasyon ve terör eylemleri yapmak gibi operasyonların içinde olduğu bir gerçektir.
MİT ve CIA ilişkileri geçmişten farklı bir düzeyde seyretmektedir. CIA boyunduruğundan kurtularak bağımsız çalışan MİT’in yurt içinde ve dışında başta PKK ve Fethullahçı Terör örgütüne karşı başarılı operasyonlar düzenlediğine şahit olmaktayız. Türk Milleti, CIA gibi yabancı istihbarat örgütlerinin kendilerine yeni uşaklar ve işbirlikçiler edinebileceklerini bilerek, PKK ve FETÖ benzeri terör örgütlerinin palazlanmasına izin vermemeli ve tarihten ders çıkararak, bağımsızlığımıza halel getirecek oyunlara gelmemelidir.
Özgür ve tam bağımsız Türkiye temennisiyle, iyi okumalar diliyorum.
Hüseyin ALPASLAN
Tarihçi-Yazar
alpasker.84@hotmail.com
Kaynaklar ;
1.Erdal ŞİMŞEK; “Türkiye’de İstihbaratçılık ve MİT”, Kumsaati yayınları, 2004, İstanbul.
2.Sezai ORKUNT; “Türkiye-ABD Askeri İlişkileri”, Milliyet Yayınları, 1978, İstanbul.
3.Cengiz ÖZAKINCI; “Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı”, Otopsi Yayınları, 2005, İstanbul.
4.Erol ERTURAN; “Ulusal Bağımsızlığı Tehdit Eden Misyonerlik”, Serbest yazılar, 2005, Kırıkkale.
5.Sinan MEYDAN; “Yankee Go Home ‘Türkiye’ye Yönelik Amerikan Tehditleri’”, Sözcü Gazetesi, 14 Ekim 2019.