SEDA TOLMAÇ
67 yıllık bir firma olan Lünet Optik’in ikinci kuşak yöneticisi Sadık Arıkan, sektörde yaşanan teknolojik gelişmeleri, uzun yıllardır ayakta kalan Lünet Optik’in hikayesini, dünyada ve Türkiye’de gelişen gözlükçülük arasındaki farkı gazetemiz okurları için anlattı.
Sizi tanıyarak ve Lünet Optik’in hikayesini öğrenerek başlayabilir miyiz?
Ben Sadık Arıkan… 1952 yılında kurulmuş bir firmanın ikinci kuşak yöneticisiyim. Gazi Üniversitesi İngilizce Bölümünü bitirdim. İki yıl kadar İngilizce öğretmenliği yaptım. Sonrasında rahmetli babam Tuncer Arıkan’ın yanında küçük yaşlarda çırak olarak başladığım gözlükçülük mesleğini sürdürmeye karar verdim. Benden sonra da oğlum Ada Tuncer Arıkan mesleğimizi devam ettirecek. Kendisi optisyenlik alanında eğitimini tamamladı. Ben de bu işi kendisine devredeceğim.
Rahmetli babam, Türkiye’de ilk gözlükçülük mesleği icra edilmeye başladığı yıllardan itibaren işin içinde olmaya başlayan, Sağlık Bakanlığı tarafından sertifikalandırılmış ilk gözlükçüdür.
Ben de küçük yaşlarda bu mesleğe başladım ama bu mesleğe girmeden önce ticari hayatı öğrenmek için birçok iş yaptım. Su satarak işe başladım, arkasından çocuk oyuncakları sattım, işportacılık yaptım. Ortaokul yıllarımdan itibaren de bu mesleğe başladım. Sonrasında lise ve üniversite yıllarımda da mesleği yapmayı sürdürdüm.
Lünet, Fransızcada ‘Gözlük Evi’ anlamına geliyor. O zamanlar Fransızcadaki anlamından yola çıkılarak bu isim konuluyor. Tabii ki, sonrasında Türk isimleri kullanmak istedik ama 67 yıldır süregelen bir isim olduğu için Lünet Optik olarak yolumuza devam ettik ve ediyoruz.
Bu kadar uzun süre ayakta kalmayı başaran bir müessese olmak önemli çünkü gözlükçülük konusunda babamın zamanından beri iş yapan 30-40 yıllık firmalar bile zaman içerisinde kapandı. Maalesef çoğu yabancı sermayeye ve ezici finansal güce yenildi. Bu elbet üzücü bir şey oldu.
Peki, siz 67 yıl nasıl ayakta kaldınız ve kalmayı da sürdürüyorsunuz?
Bizim ayakta kalmamızın en önemli faktörü, iyi hizmet verebilmek oldu. İyi hizmet verip hastaları gördürdüğünüz zaman, o insanlar, o müşteriler sizi bırakmıyor. Bu bir zincirin halkaları gibi. Rahmetli babam, zamanında çok doğru, kaliteli, düzeyli işler yaptı. Müşterinin memnuniyetini hep ön planda tuttu ve aynı zamanda hizmet sektörü olmamızdan kaynaklı olarak, gözlük teslim edildikten sonraki hizmetleri de sürdürdü. Bu nedenle hep tercih edildi.
Ben de o dönemden itibaren işin paspasından başlayarak, cam kesmeye kadar babamın bana öğrettiği her şeyi sürdürmeye devam ettim. Böylelikle 67 yıldır ayakta kalmayı başardık. Şu an Ankara’da yaşayanların çoğu bizleri tanıyor, verdiğimiz hizmetin kalitesini biliyor. Bugün sıkıntılı geçen dönemde bile ayakta kalıyorsak, tüm bunların sayesindedir.
Her zaman işimin başındayımdır. Sabahtan akşama kadar işin başında durur, müşterilerimizi takip ederim. Biz, bize gelen insanlara ticari olarak bakmaktan ziyade “Hasta, görme kalitesi, gelen kişiyi nasıl daha iyi gördürebilirim ve memnun edebilirim” düşüncesiyle hareket ediyoruz. Bu nedenle her zaman işin başında durarak, hizmet veririm.
Teknolojinin hızla değiştiği ve geliştiği dönemler içerisindeyiz. Bu noktada sizin gözlükçülük mesleğine başladığınız dönemlerle, bugünü karşılaştırdığınızda nelerin değiştiğini gördünüz?
Tabii, mesleğin ilk zamanlarındaki teknoloji, bugünkü gibi değil. Bizler elde, ayakta çevrilen pedallar vasıtasıyla cam kesiyorduk. Bunlar ilkel metotlardı belki ama o dönem için en iyi metotlardı. Cam kesmek için önce seramik taşlar vardı, arkasından elmas taşlar kullanıldı. Çerçeveler ise, o dönemde tamamen ithaldi. Türkiye’de yoktu.
Teknolojinin değişmesiyle gözlük camları üzerindeki filtre kaplamalar gelişti. Bilindiği gibi camlar üzerinde filtre kaplamalar vardır. Bu kaplamalar camın görme berraklığını artıran faktörler. Ayrıca camlar içerisinde ultraviyole koruma sistemleri geliştirildi. “Ne kadar çıplak gözle, ne kadar görme kalitesine ulaşabiliriz?” düşüncesinden hareketle, çıplak gözle görme kalitesinde gözlük camları üretilmeye başlandı.
Çok büyük yenilik ve değişimlerden biri de, tek bir gözlükle hem uzağın hem de yakının görülebilir olması oldu. Tek bir gözlükle hem uzak hem de yakın görme, yaklaşık 25 yıldır var olan bir şeydi, ama bu gelişti ve daha iyi, görme kanalları daha geniş olan gözlükler ortaya çıktı.
Üretim konusuna değinecek olursak, sektörde yerli üretimin durumu nedir?
Ülkemiz gelişmekte olduğu için yabancılar, bu sektöre el attılar. Türkiye’de cam sektöründe birkaç yerli ve milli firmanın dışındakiler yabancı. Yerli üretim çerçevede başladı. Elbet ilk yıllara göre üretim çok farklı ve gelişti. Şu an güneş gözlüklerinde ve optik çerçevelerde yerli üretimimiz var. Güzel, kaliteli, hafif ürünler…
Cam konusunda da öyle. Sahipleri yerli olan birkaç firmamız var. Sahipleri yabancı şirket olanlar var. Tabii yabancı şirketlerin ülkemizde bulundurduğu cam veya çerçeve fabrikasını destekliyoruz çünkü burada istihdam edilen işçiler bizim işçilerimiz. Yabancı şirketler, ülkemizde fabrika açtıklarında teknolojiyi ve kendi makinelerini de beraberinde getiriyorlar. Bu açıdan olumlu gelişmeler oluyor ama yabancı şirketler, perakende sektöründe var olduklarında biz biraz tepki gösteriyoruz çünkü perakende için gelen firmalar, burada ticari faaliyet yapıp, olaya ticari bakıp paraları götürmeyi hedefliyorlar. Buradaki handikaplarımızdan biri, ülkemiz yabancı sermayeye açık olduğu için yabancı yatırımcılara büyük teşvikler sağlanıyor olması. Ancak onlara sağlanan teşvikler, bizlere sağlanmıyor. Vergi ve sigorta konusunda yabancılara imkan sağlanırken, biz bu konularda korunmuyoruz.
Mesleğimizde yaşadığımız bu durum bizim için büyük bir sıkıntı. Gözlükçü meslektaşlarım, zincir mağazalar, yabancı sermayenin gelmiş olmasından dolayı (yabancı sermaye üretim ve teknoloji için gelsin, istihdam etmek için gelsin ama perakende zincirine geldiğinde bizi yoruyor) sıkıntı yaşıyorlar.